Prof. Dr. Nuran Yıldız

Prof. Dr. Nuran Yıldız

[email protected]

Tüm Yazıları

Lisans üstü derslerde sıkça tartıştığımız kavramlar var; belirsizlik, muğlaklık, müphemlik gibi.

Halbuki geçen yıllarda şeffaflık, hesap verilebilirlik, netlik gibi başka kavramları tartışıyorduk.

Eskiden derdimiz, gerçekte ne oluyorsa onu bilmekti. Kamuoyunu bilgilendirme, basın açıklamaları da bu anlayışa dayanırdı.

Şimdi zaman başka.

Özgür Özel, AK Parti Genel Merkezinde Erdoğan’la görüştü. Sonra Devlet Bahçeli ile görüştü, TBMM’de.

Birkaç gün önce de Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etti.

Haberin Devamı

Üç görüşmenin ortak özelliği, hiçbirinde basın açıklaması yapılmamasıydı.

Görüşmelerin olacağını öğrendik, içeriği öğrenemedik.

Medya analizleri dedikodu, izlenim, görüş, fikir, kulis, hissiyat üzerinden yapıldı. En iyi dedikodu yapan, en iyi gazeteci sayılıyor artık.

Örneğin Erdoğan-Akşener görüşmesi sonrası, ortaya atılan tevatürlere bakalım;

“Akşener’e cumhurbaşkanlığı yardımcılığı teklif edilmiş olabilir”di.

“Oğlu için büyükelçilik talebinde bulunulmuş olabilir”di.

“AK Parti’ye davet edilmiş olabilir”di.

“İçişleri Bakanlığı teklif edilmiş olabilir”di.

“Hiçbiri olmayabilir, iki eski tanış sohbet etmiş olabilir”di.

Her iddia belirsiz, muğlak, müphem. Zamanın ruhuna uygun.

“Görüşmenin gizli bir gündemi olabilir” diyenler var. Gizli bir gündem olsaydı, hiç değilse belirli süre gizli kalırdı.

“Açıklama yapmaları gerekmez” diyenler var. İki önemli kişi pişpirik bile oynasa açıklama yapmakta yarar var.

Kişisel fikrim, görüşmenin kendisinin mesajın kendisi olduğudur. Zira yeni siyasetin ana kavramı, “gösteri”dir. Eylemin kendisi içeriğin önüne geçer.

Özel’in ziyaretleri, hakkındaki liderlik tartışmalarını bitirdi.

Akşener’in ziyareti ise, “emekli babaanne”likten, siyasi ağırlığı olan bir kişiliğe yeniden dönmesini sağladı.

Erdoğan ise kendisine yönelik eleştirileri bir kenara iterek, “iş birliği yapan”, “ılıman iklimin mimarı”, “uzlaşmak isteyen” liderliğinin altını çizdi.

Kıssadan hisse, sorunların çözümü güçleştikçe, siyasal “aktör”lerin öne çıktığı bir “gösteri”de, “rol”leri dağıtan ise yine Cumhurbaşkanı Erdoğan oluyor.

Haberin Devamı

Fenerbahçe başkanını seçiyor

Fenerbahçe’de seçim varsa, Türkiye’de seçim var demektir. Etki alanı o kadar geniş.

Ve fakat, yeni dünyada seçimler, “iyiler” ve “kötüler” arasında yapılmaz.

İnsanlar, kendilerini bulundukları durumdan daha iyi bir duruma getireceğine inandıkları adayları seçerler.

Fenerbahçe’de de öyle olacak. Daha iyi alt yapı, daha fazla hak hukuk vadeden değil, şampiyonluk getireceğine inandıran aday kazanacak.

Delegenin önünde iki seçenek var:

Bir yanda sürekli şikâyet eden, “Ben başkan olduğum sürece Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar” diyecek kadar kendi iletişim krizlerini kendisi yaratan Ali Koç.

Diğer yanda ise meydan okuyan, şampiyonluk vadeden, Fenerbahçe için hapis yatmış, fatura ödemiş algısıyla Aziz Yıldırım var.

Taraftar oy verseydi Yıldırım’ın açık ara kazanması muhtemeldi. Zira taraftar bahaneyle ilgilenmez, sonuç ister.

Taraftar oy vermiyor. Delegeyle taraftar arasında bir bağ var mı, göreceğiz.

Kişisel not: Kaybeden, hatayı kendisinde aramadığı sürece kaybetmeye devam eder.

Haberin Devamı

Aklımda kalan

Sonucu tartışmak sorunu çözmez bilgisi: Sorun ne olursa olsun, sonucu tartışmaktan süreci yönetmek üzerine hiç konuşmuyoruz. Hakkâri Belediyesine kayyum atanması konusu da öyle oldu. Karar tartışıldı. Oysa süreç yönetimi üzerinde durulması gerekiyordu. Biz iletişimciler sonucun istediğimiz gibi olması için sürecin yönetimine odaklanırız. Duvara tosladıktan sonra ne anlamı var? Adayların belirlenme sürecinden kayyum atamaya kadar karar mekanizmalarının yanı başında iletişim yönetenler olmak zorunda. Yeni dünyanın giderek artan sorunlarıyla başka türlü baş edilemez.

OSZAR »