Japonlar bir saniyesini bile boş geçirmiyor. 65-80 ve 20-25 yaş aralığında part-time çalışan çok. En basit işler bile özenle, titizlikle yapılıyor... Devletin vatandaşa bakışı da onları onurlandıracak şekilde. Asgari ücret 900 Dolar civarında ama 2000 Dolar’ın altında geliri olan yokmuş...

Ülke sevdası pek çok yerde kalmadı. Japonlar için ise o hiç sönmeyecek bir ateş gibi.

Bir saniyelerini bile boş geçirmemeleri sanki kazandıkları paradan daha çok ülkeleri, ataları, aileleri, arkadaşları ve herkes için.

Haberin Devamı

Devletin vatandaşa bakışı da onları onurlandıracak şekilde.

Asgari ücret 900 dolar civarında ama 2000 dolar’ın altında geliri olan yokmuş.

65 - 80 ve 20 - 25 yaş aralığında o kadar çok genç ve ileri yaşta çalışan gördüm ki, hemen hepsi part-time görev yapıyormuş. Kimi devletten aldığı yardıma kısa süreli kamusal hizmetle karşılık veriyor kimi de hayat standardını yükseltmek için ek işte çalışıyormuş.

Siz yeter ki çalışmak isteyin, severek yapacağınız bir iş mutlaka bulunuyormuş.

Bizde dudak bükülerek yapılan en basit işler bile öylesine özenle, titizlikle ve canı gönülden yapılıyor ki adeta şapka çıkartıyorsunuz.

İlk birkaç gün, asansör başında iniş-çıkış, otopark ve sokak giriş çıkışlarını, yaya trafiğini yönetenlere psikolojik açıdan baktığınızda yaşlılara “sizde hâlâ çok iş var” duygusu yaşatıyor, istediği işi bulamayan üniversiteyi okuyamayan gençlere ise “her iş önemlidir, yeter ki sen onu en iyi şekilde yap, devamı gelir” mesajı vererek, işsizlik sendromu yaşamalarının önüne geçiyor...

Usta-çırak ilişkisi vazgeçilmez

Hizmet ve üretim kalitesi demişken şu ayrıntıyı da paylaşmadan geçemeyeceğim:

Üniversiteyi bitiren bir mühendis, aynı branştaki usta bir mühendisin yanında 8 yıl çalışmadan, o “Tamam artık yetkinlik kazandı” demeden imza yetkisine sahip olamıyormuş. İleride yaptığı bir kusur olduğunda da ondan çok onu yetiştiren mühendisin onuru ve yetkinliği söz konusu oluyormuş.

Anlayacağınız hemen her meslek için usta-çırak ilişkisi söz var. Tıp ve diğer meslekler için de aynı kural geçerliymiş... En popüler meslekler mi?

Haberin Devamı

Doktorluk, avukatlık, mühendislik, öğretmenlik...

Çalışmak onlar için ibadet gibi

Japon Mafyası Yakuza...

Son dönem filmlerinde Japon mafyasını fazlasıyla görüyoruz. Onlar daha çok uluslararası boyutta olanları. Bir de yerel olanları var ki sizi bilmem ama bana çok farklı geldi. Siyah ve lacivert takım elbiseli şık giyimli, büyük lüks araba için de birilerini gördüğünüzde onlara Yakuza mı gözüyle bakan çok kişi var. O yöndeki espriler de çok fazla. Yakuzalar bir mekân ya da şirket açıldığında palazlanması ve ayakta kalması için her türlü desteği sağlıyormuş. Örneğin açtığınız yer, bir restoran ise üç ay boyunca 3 - 5 masa kapatır, adabı ile yer içer, son kuruşuna kadar da parasını öderlermiş. Ne zaman ki işler yoluna girer, para kazanmaya başlarlarsa, işte o zaman her ay için “koruma ve kollama” aidatı isterlermiş. Verirlerse sorun yok ama kabul etmezlerse şiddete ya da tehdide hiç yönelmeden yine yemek için restorana gelmeye devam eder ama diğer tüm müşterileri kaçırıncaya kadar şamata yaparlarmış, ta ki batırıncaya kadar. Tercih sizin?..

Haberin Devamı

Tapınaklar ülkesi

Japonya için pek çok tanım var. Güneş ülkesi onlardan biri ama en çok bilinen ve yaşananlardan biri de adeta bir tapınaklar ülkesi olması.

Her yerde karşınıza çıkıyor ve hemen hepsi de sadece turistlerin ziyaret mekânı değil yerel halkın da sıkça ziyaret ettiği ibadet yerleri. İbadetleri 15, 20 saniye sürüyor. İbadet öncesi gibi bizdeki gibi abdest var
ama çok farklı.

Sürekli akan sıra sıra çeşmelerden uzunca saplı bir tasa yarım bardak kadar su alıyor,
önce parmak uçlarını, sonra da ağızlarını yani dudaklarını ıslatıyorlar. Hepsi o kadar. Sonra ibadet edecekleri noktaya gidip iki kez el şaklatıyorlar, dualarını okuyup, sonra tekrar iki kez el şaklatıp ibadetlerini bitiriyorlar.

Herkes aynı duaları mı okuyor diye sordum. Budistlerde bir ritüel varmış ama diğerleri içlerinden o anda ne geliyorsa onları paylaşıyormuş...

Japonların Hristiyan olmalarına ramak kalmış, zamanın İmparatoru misyonerlere önce izin vermiş ve sonra bir anda, bir daha Japonya’ya ayak basmamaları koşuluyla geri göndermiş.

Anlatılan şu:

Dinle ilgili detaylar anlatıldığında, “Peki atalarımız bu dinin neresinde?” sorusu sorulmuş, “Onlar artık yok, İsa ve öğretileri var” denilince İmparator çılgına dönmüş. “Atalarımız hep var olacak
ama artık siz yoksunuz” diyerek geldikleri gibi geri göndermiş.

Atalarına, geleneklerine, inandıklarına, görevlerine çok bağlılar. Bunu gittiğiniz her yerde, her adımda hissediyorsunuz. Soyadı olarak baba adını almaları ve evliliklerde kadınların eşlerinin soyadını alması da bu geleneğin bir parçası.

Dünya genelinde olduğu gibi evlilik ve doğum oranları giderek azalıyor, boşanmalar da artıyormuş. Gençlerin ilgi alanları ise bizimkilerden çok farklı!..

Çalışmak onlar için ibadet gibi

Hemen her yerde karşınıza çıkan tapınaklara hem turistler hem de yerel halk yoğun ziyarette bulunuyor.

CD kiralama?

CD’ler en kısa ömürlü olan teknolojik harikalardan birisiydi. Bir ara çağın mucizesi gibi ortaya çıkıp 15, 20 yıl içerisinde yok olup gittiler. Şu anda bizde arasanız bulamazsınız, bulsanız da çalıştıracak aparatlar çoktan çöp oldu.

İşte bu yüzden CD kiralayan bir dükkân görünce çok şaşırdım. Orada hâlâ yaygın bir şekilde kiralanıyormuş. Çok zengin ve bir o kadar da gelişmiş bir ülke ama kullanım ömürlerini tamamlamadan hiçbir şeyi hayatlarından çıkarmıyorlar.

Garsonsuz restoranlar...

Söz teknolojiden açılmışken Dijital Sanatlar Müzesi ve garsonsuz restoranlardan söz etmemek olmaz. Müze bir teknoloji harikası ve kendinizi adeta düşler ülkesinde gibi hissettiriyor.

Biz de sıkça “Eğitim ve teknoloji yaşam için olmalı” diyoruz ama bunu çok hayata geçiremiyoruz. Onlar geçirmiş.

Onlarca masası, yüzlerce müşterisi olan devasa bir restoran düşünün. Menüde en az 50 çeşit ürün var ve servis süresi 15, 20 saniye. Her masada dijital bir menü var, siz seçiminizi yaptıkça, her masa için ayrı ayrı düzenlenmiş yürüyen bantlardan siparişleriniz önünüze geliyor.

Hesap öderken de yine hiç kimseyle işiniz olmuyor. Masa numarasını girip post cihazlarına kredi kartınızla kendiniz ödeyip çıkıyorsunuz. Restoran ve benzeri yerlerde randevu sistemi yok gibi. Bu yüzden popüler mekanların önünde hep uzun kuyruklar oluyor ama ona da alışıyorsunuz ve hiç itici gelmiyor. Ve genelde beklediğinize değiyor…

Çalışmak onlar için ibadet gibi

Her masa için ayrı ayrı düzenlenmiş yürüyen bantlardan siparişleriniz önünüze geliyor.

Çalışmak onlar için ibadet gibi

Gürültü kirliliği

Japonlar konuşkan bir millet değil.

Konuşsalar da fısıldayarak anlaşıyorlar. Temizlik, düzen ve saygı konusunda da müthiş titizler. Söz konusu sokak reklamları olduğunda sanki tek kuralları var o da kuralsızlık.

Reklamlar bizdeki gibi pano ya da afiş şeklinde değil. Binaların üzerine giydirilmiş devasa ekranlar var ve bangır bangır bağıran tanıtımların biri gidip, diğeri geliyor. Gürültü kirliliğine bir süre sonra alışıyorsunuz ama bu kadarı da fazla demeden geçemiyorsunuz.

Bu devasa ekranlar da bir ara kendinizi görmeniz de hiç şaşırtıcı olmuyor. Teknolojik üstünlüklerini adeta sokağa taşımışlar...

Çalışmak onlar için ibadet gibi

Binaların üzerine giydirilmiş devasa ekranlar var ve bangır bangır bağıran tanıtımların biri gidip, diğeri geliyor.

Çizgi film çılgınlığı

Japon gençliği sanki kendi yarattıkları sanal dünyanın bir kopyası gibi. Japonya’da çizgi roman ve çizgi filmler hayatın her yerinde. Filmlere Anime, romanlara da Manga diyorlar ve artık bir sanata dönüşmüş. Belli ki üzerinde çok çalışılmış, emek harcanmaya da devam ediyor. Herhangi bir filmdeki derinlikten çok daha fazlası onlarda da var. Sokaktaki tüm çocuklar, gençlerin büyük bir çoğunluğu sanki çizgi film kahramanlarının ete kemiğe bürünmüş halleri. Saç stilleri, kıyafetleri, aksesuarları, yürüyüşleri hep aynı. Reklam kahramanları da hep onlardan. Kent merkezlerinde kafanızı nereye
çevirseniz canlısı ya animasyon halini hemen her yerde görebiliyorsunuz...

Çalışmak onlar için ibadet gibi

Japonya’da çizgi roman ve çizgi filmler hayatın her yerinde.

Çay seremonisi

Geleneksel Japon çay seremonisi Sado, yeşil çayın (matcha) hazırlanması ve sunumu etrafında dönen bir ritüel. Restoranlarda pek yok. Seramoni, sadelik ve zarafet üzerine kuruludur. Her Japon bu geleneği bilir ve yaşatır deniliyor. Wa (uyum), kei (saygı), seİ (saflık), jaku ( huzur) şeklinde 4 kuraldan oluşur. Evlerde ve şirketlerde özel çay odaları var ve misafirler orada ağırlanır. En önemli meseleler de çay içerken konuşulurmuş...

Yarın: ■ Düğün, ölüm ve gezi maliyeti ■ Fuji Dağı ■ Kobe eti ■ kader ■ minnacık evleri ■ mutfağı, enleri?..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

OSZAR »